18 Kasım 2008 Salı

“O benim kollarım ve bacaklarım...”

Kadın ayrıcalıklı bir varlıktır sanki. Yumuşaklığı, şefkati, analık duygusunu, özveriyi, sadakati ve güzelliği içinde barındırır; ama sevdiğinin, çocuğunun, ailesinin kılına bir zarar geldiğinde de kaplan kesilecek kadar cesaretli, hırçın ve gözü pektir kadın. Evde, evi çekip çeviren, yemek pişiren, çocuğa bakan; işte, patronuyla dişe diş verilen emirleri yerine getiren; sokakta ise, laf atılan bir varlıktır kadın.

Zıtlıklar ülkesi olan Rusya’da kadın olmak da bazıları için dünyanın en güzel ve en rahat olgusu iken; bazıları için en büyük zorlukları aşmayı gerektiren, emek isteyen, meşakkatli bir olgudur, kadın olmak. Sokaklardaki karları temizleyen; rayından çıkmış troleybüsleri büyük bir güçle rayına sokmaya çalışan; üç-beş kuruş kazanmak için evinde yapmış olduğu turşuları sokaklarda satan kadınlar ya da belki istemeden seçtiği; ama hayatta kalabilmek uğruna -25 derecelerde ara sokaklarda bir arabanın farları karşısında kendisini beğendirmek zorunda olan kadınlar.

Kadının yeri ve önemi yatsınamaz bu ülkede. Belki de o yüzden Rusya’da, resmi bir bayram niteliğinde kutlanıyor 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Belki de bu şekilde kendilerini affettirebiliyor ve gereken önemi verebiliyorlar kadınlarına.

8 Mart’ın resmi bir bayram olmasının ve bu kadar önem teşkil etmesinin bazı tarihsel nedenleri de yok değil. Bunlardan biri Kishlansky, Geary ve O Brien’ın “Civilization in the West” adlı kitaplarında belirttikleri gibi 8 Mart 1917 tarihinde (Rus Takvimine göre 23 Şubat günü) 700’ü aşkın kadın işçi, süre giden savaşa ve mahkum edildikleri yoksulluğa karşı Çar II. Nikola’nın tahttan indirilmesi için işlerini bırakarak greve başlamış olmaları ve sürdürülen eylemin dördüncü gününde Çar’ın zorla tahttan indirilmiş olmasıdır. Bu eylemlere katılanlar arasında Aleksandra Kollantai, Inessa Armand ve Nadejda Krupskaya (Lenin’in Eşi) da bulunmaktadır. Petrograd’da Şubat Devrimini ateşleyen 8 Mart gösterileri bize Rus kadınının Rusya’nın geleceğinde ne kadar önemli bir rol oynadığını kanıtlar niteliktedir. Bir diğer tarihsel açıklama ise; Çarlık döneminde 8 Mart’ta kutlanan ve Çariçelere atfedilmiş bir gün olan “Purim Bayramı”dır. Komünist düzende Çarlık dönemine ait tüm bayramlar kaldırılıp yerlerine başka bayramların kabul edilmesiyle birlikte 8 Mart Günü’nde kutlanan Purim Bayramı Klara Tsetkin’in önerisiyle Uluslarası Sosyalist Kadınlar Günü olarak kabul edilmiş ve 1966 yılında Brejnev hükümeti döneminde de 8 Mart, Rusya’da resmi tatil olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Nedeni ne olursa olsun 8 Mart’ın Rusya için, Rus kadınları için ayrı bir önem taşıdığı aşikardır. Onlar, Rusya’yı ayakta tutan kollar, bacaklardır sanki. Aynı Rus’ların çok sevdiği ünlü ozanımız Nazım Hikmet’in söylediği gibi:

“Kimi der ki kadın,uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın,
yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.Kimi der ki hamur yoğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.”

2 yorum:

Fethiye Erkaş dedi ki...

yazını okurken kendimi biran kafamı sallar ve onaylar şekild eyakaladım:-) o kadar içten yazılmış, kadın anne, kadın sevgili, kadın dost, kadın bir dadı; hiç düşündünüz mü dadılar hep kadındır. çocuklarımızı bile kadınlara emanet ediyoruz. yüreğine sağlık, yeni yeni yazılarını dört gözle bekliyorum.
sevgiler.

citlembik dedi ki...

Bu yazını daha önceden bi yerlerden okumuştum. Buraya koymana gerçekten çok sevindim çünkü benim için son derece değerli bir yazı. İlk okuduğumda anne değildim ama şimdi bir anneyim ve her iki bakış açısının yarattığı fark ile okudum. Çok derin anlamlar yükledim.Kalemine sağlık....