27 Mart 2012 Salı

Annelerim hakkınızı helal edin

Bazen soruyorum kendi kendime neden böyle bir yol seçtim diye; annenden-babandan, yakın arkadaşlarından uzakta yaban ellerde kendi küçük ailenle bir yaşam kurdun kendince. Bu sorunun cevabını onlar veriyor bana; “bizim de sana ihtiyacımız var” diye fısıldıyorlar kulağıma.


Moskova’da önce Allachka, sonra Maria; Paris’te Galachka ve şimdi Uvata’da* Jass. Hepsinin bir hikayesi var yaşama dair; hepsinin derteleşecek, omzunda ağlayacak bir varlığa ihtiyacı var. Hepsi kendince “iyi ki varsın Ayça, sende kızımı buldum, evladımı yaşıyorum sende” diyorlar sanki bana.


Bu nasıl bir evlatlık diye soracaksınız bana, sen önce iyi bir evlad ol da kendi annenin babanın yanında ol. Evet haklısınız; ama onlar beni bencil yetiştirmediler ki, kendilerinin de olmadığı gibi...


Bu dünyada herkesin bir görevi var, küçük gördüğümüz bir solucanın bile. Benim nasıl olmasın!


Alla, eşini, oğlu daha altı aylıkken kaybetmiş. Çok iyi bir balıkçıymış kendisi, ama bir fırtına paramparça etmiş bu güzel aileyi. O da yalnız başına kalakalmış küçücük bir bebekle. Ama yılmamış, çalışmış çabalamış oğlunu lise çağına getirmiş. Ve ona daha iyi bir gelecek verebilmek için bizim Moskova’ya gelişimize bir sene kala kapatmış küçük köyündeki evini, takmış koluna delikanlı oğlunu almış soluğu Moskova’da. Sonrasında da bizim küçük ailemizin bir parçası oluverdi. Neler neler öğrendim ondan, nelerime kol kanat gerdi, nasıl omuz oldum onun zorlu günlerinde... Minik Kuzum’un eve ilk gelişinde o vardı bizi evde karşılayan, bana ilk niniyi öğreten oydu yine. Onunla mecburiyetten yollarımızı ayırmaya karar verdiğimizde saatlerce göz yaşı dökmüştüm, onsuz yapamam ben diye. Ama gelen gideni aratmadı çok şükür.


Bu sefer Maria’ydı yeni annemin ismi. O, daha da kuvvetliydi, gencecik bir tanecik kızını Moldovya’da babasıyla yalnız başına bırakıp ona okul parası bulabilmek adına Moskova’ya gelmişti. Babaya güvenemiyordu, çünkü aldatılmıştı bir kere, üstüne alkolikti! Ama ne var ki mecburdu. Tek para kazanabilecek kişi oydu ailede. Babayla bir anlaşma yapmıştı; o kızına çok iyi bakacaktı, o da onu boşamayacaktı! Genelde bunu erkekler yapar di mi, ama işte onlardan bile güçlüydü o. Kızının üniversiteye hazırlık sınavlarıyla benim master’a hazırlık aşamam aynı döneme rast geldi. Beni rahat ettirdikçe, benim çalışabilmemi sağladıkça kendi kızına yardım ettiğini hissediyordu, onun için yemekler hazırlıyor, dualar ediyordu. Çok kısaydı onunla maceramız ama çok yoğundu. Geldi çattı ayrılık vakti. Yedi senelik Moskova’m, “artık gitme, başka ufuklara yelken açma vakti geldi” diyordu bana. Benim gelin evimdi, ilk işimdi, Kuzuş’umu kucağıma aldığım yerdi orası. Benim ilk’lerimdi. Ama bana çok şey öğreterek yolculadı beni. Bana yön verdi, bana kim olduğumu gösterdi. Havaalanında iki annem, Alla ve Maria göz yaşları içinde “sen merak etme biz seni gittiğin yerde de koruyup kollayacağız, sana öyle birini göndereceğiz ki aklımız sende kalmayacak” der gibiydiler. Öyle de oldu. Bir anne bir şeyi yürekten isterse onu yapar! Bize öyle bir anne gönderdiler ki, bana annelik Kuzum’a büyük annelik yaptı.


Çok sevdiği eşini kanserden kurtarıp kalp krizine yenik düşürmüştü. Yere göğe sığmaz oldu, iki tane aslan gibi evladını bırakıp başka ufuklara yelken açmaya karar verdi. Minsk’te biricik eşinin yokluğunda aldığı her nefes ona azap veriyordu. O da dünürlerinin yardımıyla Paris’te aldı soluğu. Belarus’un ve tüm eski SSCB’nin en büyük silah dürbünü merceği üreten fabrikanın en üst yöneticilerinden biriydi o. Ama bir anda her şeyden vazgecti, Paris’te birkaç ailenin çocuklarına matematik dersi verdi önce. Sonra da bize annelik yapmaya geldi. Hep derdi ki: “Ayça seninle konuşurken sanki biricik kızımla konuşuyormuş gibi hissediyorum, Dasha’mı severken kendi torunlarımı kokluyorum sanki”. O da torun hasreti çekiyordu aynı bizimkiler gibi. Ne garip di mi, biz yaban ellerde hiç tanımadığımız birinden büyükanne sıcaklığını alıyoruz o da hiç tanımadığı birinin evladını bağrına basıp torunum diye seviyor... Onunla ayrılışım hiiiç kolay olmadı. Kendi annem şahit hıçkıra hıçkıra ayrıldım ondan, bu sefer de kendi Kuzu’m yanıma gelip “cici cici cici” diyerek kendince bana her şey çok güzel olucak diyordu.


Ve Uvata, nasıl bir çılgınlık bendeki, bizdeki. Kuzey yarımküre dar geldi, bir de güney yarımküre’ye gidelim dedik. Sanki anamıza babamıza az hasret çektirdik. Ama dedim ya, onların da ihtiyacı var diye...


Oğlunun hastalığına çare bulmaya, onun ilacını karşılayacabilecek, onu iyi bir devlet ananın vatandaşı yapmak için buralara gelmiş. Öncesinde kızı gelmiş buraya okumaya sonra evlenmiş ve buranın vatandaşı olmuş. Anne de oğluna bir derman ararken kızının yanına gelmeyi iyi bir seçenek olarak görmüş; ama nerden bilebilirmiş ki; kızı dediği kişi, yediğinin parasını ondan isteyeceğini, her bir tartışmada kardeşinin ve kendisinin tüm eşyalarını alıp kapının önüne atacağını, bir de üstüne üstlük sürekli babasının onu boşuyacağını söyleyerek tehdit edeceğini...Ve bunun gibi daha bir sürü şey. Hint geleneğinde boşanmak yok, defalarca aldatılmış olsan bile, kocanın 30 senedir eli sana değmese bile. Hastalıklı bir çocuk doğurmak büyük bir günah ve bunun tek sorumlusu anne, o çocuğa ömür boyu bakmak sadece onun görevi. Bir de üstüne eşinden ve kızından aşağılanarak yaşamak. İçi çok dolu, çok yaralı. Tek huzur bulabildiğim yer burası, sizin eviniz diyor. Sabahı zor ediyorum evde, bir an evvel kalksam da huzur bulduğum, omzunda ağlayabildiğim kızımın yanına gelebilsem diye dua ediyorum diye ekliyor. Kimseyle paylaşmadım ben bunları, kimse bilmiyor senin bildiklerini, neden bilmiyorum öyle bir sıcaklık veriyorsun ki bana annemi hatırlatıyorsun, ondan sonra bana onun gibi kollarını açan ilk kişisin sen” diye gözyaşlarına boğuluyor...


Evlad olmak, özellikle kız evlad, ve anne olmak, ikisi de aynı şey sanırım bazen evlatken anne, anneyken de evlat oluveriyorsun. Ne yüce bir duygu ne yüce bir makam. Annelerim hakkınızı helal edin!

* Uvata: Avustralya

1 yorum:

wilma dedi ki...

Gozlerim dolu dolu oldu yine. Sen uzaklarda oradaki insanlara yardim ediyorsun. Allahta karsina seni yormayacak, Elife ve sana iyi bakacak insanlari karsina cikariyor. Onlarda cok sanslilar. Senin gibi bir melegin yaninda olduklari icin. Annelik zor zanaat. Anne olunca anladim:))Ama sen hem onlar icin arkadas, anne,evlat, torun hersey olmussun. Ne buyuk lutuf...

Yuregine saglik Aycam... Cok dolu dolu anlatmissin. Bende tum annelerine seni orda yanliz birakmadiklari icin tesekkur ediyorum...